Transilvanya’daki en çok ziyaret edilen ve popüler kale. Kale, 14. yüzyılın sonunda inşa edildi ve başlangıçta Transilvanya ve Eflak sınırında bir savunma kalesiydi. Kale, çok güçlü duvarlarla inşa edilmişti ve daha sonra hapishane olarak kullanılan çeşitli yeraltı labirentlerine sahipti. Kale kendisi farklı seviyelerde inşa edilmiştir, bu da kale etrafında dolaşırken çeşitli merdivenler ve koridorlarda kolayca kaybolmanıza neden olur.
Çok sayıda gizli geçidin arasında kale dışına çıkan bir çıkış olduğuna inanılmaktadır. Ancak 18. yüzyılın başında kale savunma önemini yitirdi ve Avusturya İmparatorluğu’nun yönetim merkezi haline geldi. Kale birçok kez sahibini değiştirdi. Sonunda, Kraliçe Mary’nin bir torununa geri döndü, yeni sahip kale ile ilgili tüm masraflara dikkat etti ve kalede turistler için bir Müze açmaya karar verdi.
Kale sadece kendisi için değil, muhtemelen en gizemli sakinlerinden biri olan Vlad Tepes için de ilginçtir. Vlad Tepes’in kaderi efsaneler ve mitlerle örtülüdür, düşmanlarının ona Şeytan’ın oğlu diye hitap ettiği söylenir. En zalim adamdı – Tepes’in en sevdiği idam yöntemi insanları kazığa oturtmaktı.
Türklerle savaş sırasında, Sultan çok sayıda çürümekte olan ceset gördüğünde savaş meydanından kaçtı. Dolayısıyla Tepes’in insan kanı içtiği efsanesi, kale etrafında yaşanan bu korkunç duruma çok benziyor. Zeppes, idam yerine yakın yemek yemeyi bile seviyordu, masayı getirir, yemekleri servis eder ve kazıklara oturtulmuş ölü insanların etrafında dolaşırdı.
Tepes’in ölümü hakkında da doğrulanmış bir versiyon yok, ya ihanet edilip kendi hizmetçileri tarafından öldürüldü ya da Osmanlılarla yapılan bir savaşta öldürüldü, bu versiyona göre kafası Osmanlı Sultanı’na bir zafer simgesi olarak sunuldu, diğer bir versiyon ise Tepes’in kalbinin birden durduğu ve anında öldüğü yönünde. Her durumda, tüm bunlar hayal gücünü harekete geçirir ve turistlerin bu yere olan ilgisini artırır.